uykudan, uykuya düşkünlerden, uyuyanlardan bir nebze de olsa uyumaktan muzdarip olanlardan bahsedilirken hangi seçeneğin altına tik atılması gerektiğini sorguluyorum. görünmez perdeleri aralama gayreti içine girmeden atılan tiklerin borcunu, sol tarafımda duran not defterine kayıtsızca yazdığım biliniyor. şimdi çemberlerin mahlasını, zalimin alkışlarını, gözü bağlanmışların kof kahkahalarını silip atacak öfkeyi, tutuşturmak için adını bilmediğim bu diyarda çıra arıyorum.
günlerin biteviyeliğine rağmen zamanın su gibi akıp geçmesi dipnotlara yazılan hakikatlerin yamacında bulunmama müsaade etsin diye niyetlerimi tazeliyorum. tazeliyorum ki bulunursam yabancılaştığım özün sancısını tüm vücudumda değil yalnızca kalbimde hissederim. merhemler belli, sesler, renkler, perdelerin ucundaki işlemeler...
bitki çaylarının altında gizlenen ufak sözcükleri en sevdiğim kutuda saklamak istiyorum. denklemlerin azalışına şahit olduğum günlerde saklama isteğim arttıkça artıyor. değerli bir hazineyi bulmuşçasına edilen tebessümlerimin zamanı geldiğinde gülümsemelere dönüşmesi için farklı zamanlarda aynı duaya amin denmesi gerektiğini de pek tabii biliyorum.
zaman. dua. kutu.
şehre yağmur yağmıyor. artık içimizde yağmur duasına çıkma arzusu da belirmiyor. altı kırk beş vapurlarında, tramvaylarda, metrolarda ve şahsi arabalarda unuttuğumuz adımlar yolu tanıyamıyor. yol, yağmur duasına uzanan ilk adım, bizlerse yolun anlamını zedeleyecek her türlü anahtarı çevirip kapıları kilitlediysek asıl suçlu olarak kimi görmeli? şifayı aramak için atılmayan adımlar banka kuyruklarında en ön sırayı kapmaya, market reyonlarının arasında kaybolmaya dursun... asıl kaybolan öz iken bedenin mahiyeti hakkında aforizmalar üretsek ne yazar?
yağmur duası. öz.
* nereye gidiyorsun? bu soruyu bana içimden bir ses yöneltti. cevap vermedim. nereye gidiyorsun? yineledi ve yine cevap vermedim.
temmuz yirmi altı, yirmi dört.
* güray süngü, düş kesiği.
** sedat anar, kuş sevgisi.