ilmeklerden biri çözülüyor küçük hanım. çözülüş, çöküşe neden olur mu bilmiyorum. duvara yazılan yazılardan kendime bir denklem kurmaya çalışıyorum. sanki o yazılarda küçük,büyük harf, nokta, virgül gibi bazı kuralları avuç içlerime yazmam gerek. ciddi bir duruşun ardından yere düşüp el ayasını yarmamak gerek. neticeleri bilmiyorum. tek bildiğim ilmeklerden birinin çözüldüğü ve bir adım atacak olmam.
bir adım ve bir ilmek.
insanlar değişim hakkında bir sürü aforizmalar üretip boy boy kağıtlara basıyorlar. karınca misali metrodan inip, dolmuşa binip insanların yüzlerine ufak bir bakış atanlar da atmayanlar da değişim hakkında bir şeyler diyor. birileri yaşlı amcaya yer veriyor, ekrandan gözlerini kazıyamayan nefeslerin varlığı da es geçilmiyor. kemiklerime batan sarı demirle bir sürü durak geçiyorum küçük hanım. buyurun bu da bir değişim diyemiyorum. zira bahsettikleri değişimle kendiminki arasında...
latifelerin oluşturduğu değişim.
tığ mı altı numaralı şiş mi? hangi örgü ipi? rengi neye çalıyor tonların arasındaki benzerlik ve farklılıkları çözebilecek kadar... şekilleri değiştirip beyaz sade kahve fincanındaki serzenişlerle parmak uçlarımın yarılmasını ister gibi bir halim var küçük hanım. benden bu kadarlı cümleleri duyduktan hemen sonra kahkaha ata ata kitaplara dönesim var. benden bu kadar...
uzun soluklu ürkmeler için şifalı sayfaların çoğalması hakkında notlar yazıyorum minik deftere. ünlemler koyuyorum küçük hanım. ünlemler dikkatimi avucunun içine alsın da biraz olsun nefes alayım diye çizgileri fazlalaştırıyorum. kentin eflatunları, garip avmleri taşlarken - mecazi olarak- bir camii avlusunda ilmekleri yeniden düzeltmek istiyorum kalbimi terk etmeden evvel.
şifalı sözler. camii avluları ve terk etmeler.
eylül, yirmi altı, yirmi dört.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder