sayfaları önüme çekip altı kırk beş otobüsüne yetişmem gerektiğini vurguluyorum. şehrin havası, türbeleri sanki bir yanımdan tutup çekiştiriyor. ait olmadığımı biliyorum ama aitmiş gibi hissediyorum.
uzun kelimeleri nesnelliğin eleğinden geçirip ses tonumu ayarlamam gerek. garip bir yolculuk, yokuşun sonu denize çıkacaksa şayet... kelimeleri resimlerden daha fazla seviyorum. nesnel, öznel, fazla, az ya da...
şayet ki o gün gelirse ve kelimelerin elinden tutup birkaç adım atabilirsem sözüm olsun broşu takmaktan vazgeçmeyeceğim. zira çizgilerimin işaret ettiği yer...
**gönderdiğin her mektupta, sende bir şeylerin çekilmekte olduğunu hissetmedim değil. beni aynalara koşturan cümlelerin yerini, insanı uzakta da olsa kederlendiren başka cümleler aldı. ne diyebilirim ki? bazı meyvelerin kaderidir, olgunlaşmadan bir yerlere düşerler. tutsan, okşasan bile acılığını alamazsın. bu da başka bir çaresizliktir. belki de yalnız olan mevsimler değil, sensin!.:'
haziran. on dört. yirmi dört.
** ali ayçil, ustam konuşmak istiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder