uzun uzun mektuplar yazasım gelir. ikinci satırdan sonra parmak uçlarım hülâsalara batıp çıkar ve genzimde kekremsi bir tat oluşur. nedeni birin, ikiden önce gelmesidir... insanoğlunun böyle acayip huyları vardır.* dinç öykülerin içimi tarumar ettiği zamanlardan kalma anılarım birikti. yaşım, şehrin münadi hırkasındaki ilmeklerden epey fazla. belki de bu yüzden dönüp dolaşıp aynı el ayasını tekrar tekrar yarmaya heves ediyorum ne demiştik başta insanoğlunun... pusulayı evirip çevirenin cümlelerini tercüme ettiğim zamanlarda eleğin nereden nereye konması gerektiğinin perdesi açıldı. bu bir başkaldırı veyahut dikleniş değil. zira diklenmenin mürekkebi parmak uçlarıma bulaşmadı. perdelerin ucuna lale motifleri işlemeye gönüllü olandan da diklenmek beklenmez zaten. yeniden, dönüp dolaşıp yeniden...
zihnime çivi gibi batan cümleler mevcut. yarayı sarmanın lüzumsuzluğu cümlelerdeki hakikati işaret ederken ilmekler sanki boğazımda düğümleniyor. böylelikle çivilerin varlığı anlam kazanıyor. hatırla!
insanoğlunun böyle acayip*
huyları olduğunu.
haziran, dokuz. yirmi dört.
* hasan ali toptaş,ben bir gürgen dalıyım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder