" anlamlar ürküyor senden duydun mu beni? nasıl kaşlarını çatıyorsan saklanıyorlar, çarpmaların, bölmelerin, dilinden düşürmediğin denklemlerinle ürkütüyorsun anlamları. önceden köyün yaşlıları uslu durmayan çocukları öcülerle korkutur, ağlatır ve ürkütürdü. onlardan farkın kalmadı. kalbinin istediği anlamlarken, anlamlarla dinginleşirken ürkütme! duydun mu?" saliseler önce biri odamın kapısının altından bu notu attı ve gitti küçük hanım. şimdi anlamlar, ürkmeleri ve kalbin istediği ile ilgili denklemleri kuruyor çözmeye çalışıyorum. sahiden de ben... anlamlar... ürkmesin.
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı.*
şöyle şöyle yaparsam allah kırk kapıdan buldursun, deniyordu ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum lakin seslerin harflerle buluştuğu o dakikalarda gözlerim istemsizce doluyor. insanlar kaçıyor, yeminler ediyor, aldatmakta üstlerine kimse tanınmıyor... ekmeği göze tutuyorlar küçük hanım. birileri kur'an'a el basarım ki diyor. toprağın kardeşiyken yitip götürdüğümüz şeffaflığımızı kaç kapıda arayıp da bulalım? hangi yağmur temizler? bir yağmur duasına çıksak.. ah bir yağmur duasına... oku ve uzaklaşma küçük hanım. okuyalım ve uzaklaşmayalım. özümüzden. gerçekliğimizden.
ben geldim geleli açmadı gökler...**
yokuşlarda, hikayesini tam bilmediğim evlerde, düşüp yeniden kalktığım ve çekildiğim kabuğumda resmettiğim hülâsalar çok başka küçük hanım. tökezleyip düşmek gibi bir şey de değil. aniden, yüz üstü yere kapaklanmak gibi. sert. dizlerin soyulmuyor, dizlerin el ayan ile birlikte yarılıyor. oysa ben parmak uçlarımdaki geçmeyen yaralarıma daha yeni alışmışken... bu sanrı, omuzlarımdaki - hikayeden kalma- boşluğa düğüm atarken renklerin adlarını bilmek için can atıyorum.
içine kapanırsın. evine kapanırsın. yemeden içmeden kesilirsin. ruhuna vurduğun yamalar sökülmeye kalbindeki sıva atmaya, aklındaki çiçekli odalar rutubetlenmeye başlar. ***
şehrin eflatunları yeni öğrendikleri iğne oylarını sergiliyorlar. seveceğinizi düşünüyorum belki birkaç örnek alıp... eskiden kış oturmalarında hanım teyzeler, renkli renkli oyalarını gösterirken üzerlerine sinen sevinç e biraz da ' becerikliyim' naraları ara ara benim de üzerime siniyor küçük hanım. sanki o anlarda denklemlerin deltasını çekip alıp dehlize doğru koşmam gerek. yazgıya yetişmek için koşmam yeterli olur mu bilmiyorum ama nefesimi tutup o kokuyu solumamak dehlizin içinde mümkün gibi gözüküyor. uzunca bir müddet... yazgıya yetişmem için dehlizde bulunmam gerek. bulunmayanları, aranmayanları, ertesi günleri, içimden geldileri, saatleri ve harfleri... bulmam gerek. koşmadan evvel. yetişmem gerek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder